19 Mayıs 2024 - Pazar

Şu anda buradasınız: / Filistin... Furkan Savaşı. Rezil Edici Harb
 Filistin... Furkan Savaşı. Rezil Edici Harb

Filistin... Furkan Savaşı. Rezil Edici Harb Abdulkadir Şen

Gazze üç aya yaklaşan bir işgal ve katliamla yüz yüze. Gazze’de yaşanan çatışmalar aslında hem İslam ümmeti için hem de tüm dünya halkları ve milletleri için tam anlamıyla bir sınav mahiyetinde. 7 Ekim 2023 yılında Hamas (Hareketu'l Mukavemetu’l İslamiyye) tarafından İsrail'in içlerine doğru Gazze’den gerçekleştirilen "Huruc" operasyonu sonrasında çok sayıda İsrailli asker, istihbarat elemanı, güvenlik görevlisi öldürülmüş önemli miktarda üst düzey askerin de aralarında bulunduğu 250 İsrailli esir alınmıştı. Hamas'ın operasyona katılan profesyonel savaşçıların esir aldığı muvazzaf askerlerin yanı sıra oluşan güvenlik boşluğu nedeniyle bazı Filistinliler de Gazze’den İsrail içlerine doğru akın ederek İsrailli sivilleri esir aldı. Filistinliler çatışmaların çok ölümcül ve yoğun olduğu bir süreçte kimin asker olduğu ve kimin sivil olduğu yönünde dikkatli bir ayrımı elbette yapamazlardı. Bununla birlikte dünyada nüfusu 15 milyon civarında olan Yahudilerin 7 milyonunun Amerika Birleşik Devletleri'nde ve geri kalanının ise İsrail'de işgal etmiş oldukları Filistinlilere ait topraklarda yaşıyor olduğu göz önüne alındığında ve kadınların da zorunlu olarak iki yıllık askeri hizmet verdiği değerlendirildiğinde İsrail'de bulunan sivillerin “sivil” statüleri de tartışmaya açıktır. Nitekim 3 ayı aşkın süreç boyunca devam eden katliamlarda normalde sanatçı, şarkıcı, artist, esnaf, iş adamı, sporcu olarak bilinen pek çok ünlü erkek ve kadının Gazze'deki katliamlara gururla iştirak ettiği bütün dünya tarafından gözlemleniyor.

Filistinliler İsrail topraklarına bir saldırı gerçekleştirmediler. Filistinliler İsraillilerin geçtiğimiz 70 yılda mütemadiyen ve aşamalı bir biçimde işgal ettikleri, el koydukları Filistinlilere ait çiftliklere onlara ait köylere kasabalara ve hala anahtarları ceplerinde ve anıları kalplerinde saklı bulunan kendi mahallelerine ve evlerine geri dönüş operasyonu gerçekleştirdiler.

Ekim saldırısından sonra ahlak adına dünyaya verecek hiçbir şeyi olmayan ABD ve Avrupa’dan insan hakları sloganları yükselmeye başladı. Geçtiğimiz yarım asır boyunca Irak, Afganistan, Yemen ve Afrika'nın muhtelif bölgelerinde devasa ölçekte katliamlara imza atan ve tüm insan hakları kurallarını ihlal edip, uluslararası teamülleri çiğneyen Batılı liderler feveran etti.  Hamas’ın sivilleri katlettiği, büyük bir katliam gerçekleştirdiği ve bundan dolayı İsrail'in kendisini savunma hakkı bulunduğu yönünde hezeyanlar dile getirilmeye başlandı.

Oysa Savaşı 7 Ekim'de başlatmak tam anlamıyla Batılı retoriklere hizmet eden ve İsrail'in çıkarlarına yarayan bir bakış açısıdır. Savaş 7 Ekim'de başlamadı, savaş Şeyh Ahmed Yasin’in şehid edildiği 2001 yılında da başlamadı. 2001 yılından günümüz 7 Ekime kadar Filistin'e yönelik saldırılarda binlerce kadın çocuk sivil katledildi. Bununla birlikte savaşma gücü bulunmayan ve İsrail'e yönelik herhangi bir saldırganlık da göstermeyen Mescid-i Aksa'ya ibadet etme maksadı ile giden sivillere yönelik de mütemadiyen günübirlik katliamlar tüm dünyanın gözü önüne önünde göstere göstere yapıldı. Mescid-i Aksa'ya lağım suyu sıkmak, namaz kılan Müslümanları katletmek, kadınları saçlarından tutup sürüklemek ve çocukları okula giderken katletmek gibi Yahudilere özgü ve Yahudi kimliği ile son derece özdeşleşmiş katliamlar ve cürümler gerçekleştirmek ve tüm bunları âr etmeden/utanmadan medyaya sunmak artık İsrail devletinin sıradan rutini haline gelmişti. 2001 yılından itibaren 2005-2006-2009-2012- 2018'de neredeyse her birkaç senede bir geniş çaplı katliamlar icra edildi ve neredeyse her Ramazan’da ve bayramlarda Filistinliler iftarlarını ölümle açmak zorunda bırakıldılar. Sevinçle kutlanması gereken bayramlar kara bayrama çevrildi.  

Bundan öncesi de var.  Yüzyılın ortasında, 1948 yılından itibaren Filistinlilerin mallarını, topraklarını, şehirlerini ve anılarını anbean yıl yıl gasp eden, onlara kırmızı ölümün her türlüsünü tattıran Yahudi işgalciler Almanya, Amerika ve dünyanın muhtelif bölgelerinden sadece Yahudi olduğu için kitleleri getirerek binlerce yıldır Filistinlere ait olan topraklara el koymayı onlara bir hak olarak tanıdı. Ama nedense bütün bu gelenekselleşmiş katliamlara meydan okuyan ve buna direnen insanlar terörist olarak addedildi ve ısrarla Batı retoriği çatışmaları 7 Ekim'den itibaren başlatmaya çalışıyor.  

Savaşın beri tarafında ise propaganda makinesi işliyor. Filistinlilerin topraklarını Yahudilere sattığı yalanı gündeme getirilerek Filistinliler bir yandan da topraklarını ve vatanlarını satan hainler olarak lanse edilirken İslam dünyasında aklı kıt kimselerin Filistin’e karşı tutum göstermesi sağlanıyor ve Filistinli Müslümanlar karalanmaya tabi tutuluyor. Bu gözünden yalan olduğu belli iftiraların İslâm dünyasındaki satılık sekülerler arasında bolca alıcısı var ne de olsa

Oysa istatistikler 1900 yılı itibariyle Yahudilere satılan bütün toprak miktarının Filistin'in yüzölçümünün yüzde birine bile tekabül etmediğini, 1947 yılında ise yüzde toprakların % 6,7’sinin Yahudilere satılmış olduğunu ve Yahudilere satılan toprakların da kahir ekseriyetinin Hristiyanlar ve kiliseler tarafından satılmış ya da devredilmiş olduğunu gösteriyor. Konsoloslukların çeşitli taşınmazları satın alarak Yahudi vakıflara devrettiği, evrakta sahtecilikle bazı yerlerin Yahudilerin zimmetine geçirildiği, İngiliz işgal güçlerinin Yahudi yerleşimcilere alan açmak için bazı bölgeleri gasp ettiği ve böylece Yahudilerin Filistin topraklarındaki nüfusunun ve nüfuzunun kademeli olarak arttırıldığı biliniyor. Buna rağmen Filistinlilerin topraklarını Yahudilere sattığı ve Yahudilerin de tomar tomar para ödeyerek aldıkları toprakların mahsulünü şimdi de çatır çatır yediklerini ve hak ettikleri, parasını ödedikleri topraklarda kaldıkları yönünde bir Yahudi mantığını da Müslümanlara derç etmeyi unutmuyorlar

Diğer yaptıkları şey ise Osmanlı devletini Arapların arkadan vurduğu yönünde iğrenç ve sahtekârca bir yalan. Osmanlı ordusunda 300.000'i Aşkın Arap bulunmasına ve Çanakkale'den Doğu Cephesi'ne kadar her bir karış toprağında Arapların da bedel ödeyip kan döktüğü ve Arap şehitlerin de mefdûn olduğu gerçeğine rağmen Filistinli Müslümanlar da tüm Araplar da hainler olarak lanse ediliyor. Burada şu soruyu sormak gerekiyor; Öyleyse nüfusun neredeyse tamamının Arap olduğu Kut'ül Âmare'de, Osmanlı birlikleri sadece Türk askerlerle birlikte mi İngilizleri mağlup etti? Fahrettin Paşa sadece Türklerle birlikte mi Medine savunmasını gerçekleştirdi? Hicaz’ın kuş uçmaz kervan geçmez bölgelerinde bir takım bedevi Arap kabilelerin Osmanlı ordusu yönelik saldırıları ve tren raylarına yönelik sabotajlarını tüm ana medeniyet merkezlerindeki Arapların Osmanlı'ya isyanı diye lanse etmek nasıl bir ahlaksızlığın ürünüdür? Oysa Mustafa Kemal'in emrindeki askerlerin kahir ekseriyetinin Arap olduğu ve esasında Şam/Filistin cephelerinde son derece şaibeli bir şekilde Osmanlı ordusunun geri çekilmesi ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husustur. Osmanlı'ya ihanet edenler Osmanlı’yı Osmanlı yapan tüm değerleri Cumhuriyet döneminde tasfiye edip yüzünü Batılılara dönerek Batılı efendilerinin her dediğini emir talakkî eden ve Batılılar zıpla dediğinde kaç metre zıplayayım diye soran Türk sekülerlerdir.

7 Ekim saldırıları aslında birçok efsaneyi de yıktı. Yıktığı efsanelerin başında hem İsrail hem de İsrail'e destek veren devletlerin istihbarat örgütlerinin çöküşü gelmektedir. Mossad CIA Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün istihbaratlarının izin ve bilgisi dışında bölgede bir kuşun bile uçmayıp, bir yaprağın dahi düşmeyeceği inanışını kitlelere pazarlayanlar rezil rüsva oluşudur. Diğer çökmüş efsane ise İsrail'in yenilmezlik duvarının yer ile yeksan oluşudur. Arap savaşlarında 6 günde pek çok Arap ülkeyi yendiğini göğsünü gere göre efsaneleştirerek anlatan ve bu savaşlarda Amerika ve Batının kendisine verdiği desteği de gizleme eğiminde olan İsrail bir avuç mücahidin yaptığı saldırılarda bir hafta boyunca durumu kontrol altına alamadı, şaşkınlık içerisinde bocalayıp durdu ve toparlandıktan sonra ancak ABD’nin uçak gemilerini de bölgeye seferber etmesi ile yeniden bir cesaret kazandı. Hani, İsrail çok güçlüydü? Öyleyse neden ABD donanmasına ve ABD’nin Gazze’de savaşmak için kendisine verdiği mühimmata, askeri desteğe ve uzman Özel Harekât timlerine muhtaç? Hani İsrail çok zengindi ve servet içinde yüzüyordu? Öyleyse neden ABD kapısında mali destek için dileniyor?

İsrail üç aydır taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmayacak derecede, 1.Dünya Savaşı'nda kullanılacak emsalde mühimmatlar kullanarak Gazze’de tam bir yıkım ile savaş veriyor buna rağmen çok büyük kayıpları var. 7 Ekim ve sonraki çatışmalarda İsrail'in kayıpları binlerle ifade ediliyor. Bununla birlikte askeri kayıplarını ve yaralanan asker sayısını itinayla gizleyen İsrail'de çok ciddi iç bunalımlar da kapıda. İsrail kamuoyu Netanyahu’yu destekleyenler ve ona karşı çıkanlar şeklinde net bir biçimde bölünmüş durumda. Amerika Birleşik Devletleri İsrail'e ekonomik, askeri ve politik destek verse bile ABD askerlerinin çok azı İsraillilerle birlikte savaşa dahil oldu ve bu da İsrail'i Hamas’a ve Gazze'ye karşı savaşta yalnız bıraktı. Yahudiler Kur'an-ı Kerim'deki ayetlerde geçtiği üzere korkak bir millet ve ancak duvarların arkasında ya da güçlendirilmiş kalelerde Müslümanlara karşı savaşabilirler. Dünyaya karşı en hırslı kimseler Yahudilerdir, ölümden en çok korkan, kendilerini dünyanın efendisi gören ve her türlü zevk ve nimeti hak ettiğini sanıp dünyada sıkı sıkı sarılan bir millet. Yahudi milleti Hz Musa'nın arkasında bile savaşa girmedi, “sen ve Rabbin gidin savaşın biz burada oturuyoruz” dediler. Netanyahu'nun arkasında ne kadar savaşacaklarını pek yakında göreceğiz. Belki de modern savaş tarihinde ilk defa bir ordu tanklarından hiç çıkamadan, hatta hâcetini gidermek için bile bebek bezi kullanarak bir işgal gerçekleştirmeye teşebbüs ediyor. Eninde sonunda güçlendirilmiş tanklarından ve zırhlı araçlarından çıkmak zorundalar ve çıkmaya teşebbüs ettikleri her durumda da Filistin'deki mücahitler İsrail askerlerini avlıyorlar. Önümüzdeki günlerde İsrail'in bir takım sınırlılıkları da ortaya çıkacak zîra bütün varını-yoğunu Rusya'ya karşı Ukrayna'ya gönderen Batı ülkelerinin artık mühimmat üretim kapasiteleri zorlanmaya başladı.

Amerika Birleşik Devletleri’nin Ukrayna ve İsrail'e yaptığı/yapacağı ekonomik yardımlar sürekli biçimde senatoya takılıyor ve engelleniyor. Amerikan halkının hatırı sayılır bir kısmı savaşta İsrail'e destek veriyorsa da önemli bir kısmı da İsrail'e artık koşulsuz destek verilmesini istemiyor. Sosyal medyada ve uluslararası arenada İsrail lanetlenen bir terör şebekesi olarak görülüyor ve Filistinli Müslümanların şecaati, cesareti, direnci, çabası tüm dünyada ciddi bir Müslümanlaşmaya neden oluyor. Doğudan Batıya, Asya'dan Avrupa'ya halklar Filistinliler için milyonluk gösterirler tertip ediyor ve boykot hareketleri artık uluslararası firmaları iflasın eşiğine getirecek derecede ciddi ekonomik dar boğaza sokuyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin birçok yerinde McDonald's ve Starbucks firmaları ciddi zararlar etti. Starbucks'ın sadece birkaç ay içerisinde 11 milyar dolar kayıp yaşadığı bildirildi ki bu şüphesiz 100 milyar dolarlık hacmi olan bir firma için büyük bir kayıp.  Bütün silah stoklarını Ukrayna'ya gönderen Avrupalılar artık İsrail'e daha fazla askeri yardım yapamıyorlar. İsrail saldırıları çoktan Batının bir projesini de iflas ettirmiş görünüyor. Art arda açıklama yapan Avrupa devletlerinin ardından ABD de aralık ayından sonra Rusya'ya karşı Ukrayna’ya silah göndermeyeceğini duyurdu. Filistin kalplerin ve akılların savaşını çoktan kazandı. İsrail medya savaşını çoktan kaybetti. Bundan dolayıdır ki Elon Musk’ı özel misafir statüsüyle İsrail’e davet edip kendisine özel tek kişilik propaganda yaptılar.

İsrail'in Filistinlilere karşı yürüttüğü savaş kampanyasında tünellerden aniden çıkan Kassam savaşçılarının İsrail askerlerini avlaması, üçüncü ayına yaklaşan kesif bombardımanlara rağmen Filistin’den Tel Aviv’e roket saldırılarının sürmesi, Hamasın kendi ürettiği Yasin 105 roketleri ve Sniper tüfekleri ile İsrail ordusuna karşı efsanevi bir direniş sergilemesi ve Gazze halkının gösterdiği muhteşem sebat ve kararlılık İsrail ordusunun gözünü korkutmuş vaziyette. İsrail bugünlerde yeni bir ateşkes için taleplerde bulunmaya başladı.

Bununla birlikte Gazze Savaşı tüm İslam dünyasında suskunluğun, çaresizliğin, zilletin ve zaafın ne olduğunu da göstermesi açısından çok çarpıcı. Gazze Savaşı rezil edici bir savaş, Gazze Savaşı bir Furkan Savaşı, iyinin kötüden, doğrunun yanlıştan, cesurun korkaktan ayrıldığı, hainin şerefliden ayrıldığı bir savaş bu.  Gazze Savaşı İslam dünyasının liderlerinde şeref bırakmadı.

Bu bağlamda en çok sorulan soru da şu: Gazze için neler yapmalıyız? Gerçekten Gazze Savaşı halkların büyük destek verdiği, camilerden ve caddelerden akın ederek yüz milyonlarca insanın sokaklara döküldüğü, infaklarıyla, boykotlarıyla, çağrılarıyla, çabalarıyla, gayretleriyle dualarıyla, gözyaşlarıyla destek verdikleri bir cihat bu. Ama bununla birlikte liderlerin üç maymunu oynadıkları ve gerçekten korkaklıktan ve utanmazlıktan dolayı mümkün mertebe Gazze’deki çatışmayı gündem dışı tutmaya çalıştıkları, ülkelerin birbirini suçlayarak kendi suçunu örtmeye çalıştıkları ve İslam dünyasının her yerinin aslında işgal altında olduğu, belki de en özgür yerlerden birinin de Gazze olduğunu bizlere gösterdi bu savaş. Bizlere, Müslümanlara halklara, İslami hareketlere kendi göbeklerini kendilerinin kesmesi gerektiğini ve kendi çözümlerini kendilerinin üretmesi gerektiğini, öz güçlerine ve örgütlülüklerine güvenmeleri gerektiğini bir kez daha gösterdi. Gazze Savaşı İsrail'in yenilmez bir orduya sahip olmadığını, İsrailli askerlerin, İsrail ordusunun bütün silah ve teçhizatlarına rağmen bir avuç mücahit karşısında ne kadar da aciz ve zelil olduğunu gösterdi. Gazze’li kadınlar ve çocuklar kadın ve çocuklarımızı nasıl yetiştirmemiz gerektiğini öğretti bize. Gazze Savaşı Amerika Birleşik Devletleri ve Batı’nın insan hakları ve medeniyet söylemlerinin, sivil kayıp edebiyatlarının ne kadar da alçakça, adice, hayâsızca bir ikiyüzlülüğü içinde barındırdığını gösterdi. 20.000'i aşkın Müslümanın katledilmesi ve zaten önceden adeta birer açık hava hapishanesi durumunda olan şehirlerin mezarlığa döndürülmesi ve altında binlerce binlerce çocuk ve kadının katledilmesi, buna rağmen Batılı liderlerin ve uluslararası basının ısrarla Gazze’de esir tutulan 100 küsür rehineden söz etmesi aslında Müslümanın Müslümandan başka dostu olmadığını da gösterirdi. Tüm bunları görmeyenin gözü değil kalbi kör olmuştur.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul